Yunus Emre Enstitüsü’nun Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş:
” Kültür ve bilim insanlığın iki önemli mirası, aynı zamanda değerli bir hazinesidir. Bu
iki hazine, insanlığın geçmişten bugüne devamlı geliştirip zenginleştirdiği bilinç serüvenidir.
Bugünümüzü belirleyen, hayatlarımızı şekillendiren ve anlamlandıran ise bu bilinçtir. Öyle ki
bu bilincin oluşmasında bilim, “nasıl”, kültür ise “neden” sorusunun cevaplarını arayarak
zihinsel serüvenimizde bize rehberlik eder.
Bugün karşılaştığımız küresel salgını bilim vasıtasıyla yeneceğimizden eminiz. Fakat
bilim, küresel salgını “nasıl” sorusuyla yenerken, kültür de bu salgının verdiği mesajı “neden”
sorusuyla anlamlandırmalıdır. Çünkü kültür olayların sebebini sorar, sorgular ve
anlamlandırır. Aslında “neden?” sorusunun cevabını aramak insan olmaktır. Bilim sadece
“nasıl” sorusuyla ilgilenir. Hayat ise “nasıl?” ve “neden?” sorularının birlikte yöneltilmesiyle
ancak anlamlı ve değerlidir.
İnsanlık, zor dönemlerin birinden geçiyor. Bütün dünya adeta bir sığınağa kapandı.
Herkes tehlikenin geçmesini ve birileri tarafından kurtarılmayı bekliyor. İnsanlık, 2020 yılına
gelinceye değin kendilerini koruyacaklarını varsayarak oluşturduğu kalelerden, duvarlardan,
mayınlı ve tel örgülü sınırlardan bir fayda göremedi.
Saldırı, insanın geliştirdiği teknolojinin ve kurduğu medeniyetin hiç hesap etmediği
yerden geldi. İnsanları öyle bir korku sardı ki, meydana getirdiği tüketim toplumunu karantina
kuralları uygulayarak yine kendi elleriyle yıkmaya başladı. Tüm AVM’leri kapattı ve ince
ince işleyerek kurduğu global köyün havayollarını durdurdu. Kurulan medeniyette mi sorun
vardı, yoksa gözle görülemeyen küçük bir virüs “siz bir daha mı düşünün?” diyordu.
Kurduğumuz yüzlerce akıllı şehir, onları donattığımız teknolojiler basit bir virüs olan
COVID-19’a yeniliyorsa, bütün bu olup bitenleri anlamak ve anlamlandırmak için yeniden
sormamız ve yeniden yorumlamamız gerekmiyor mu?
Gökte, yerde, toprakta ve genel olarak tabiatta bulunan uyum ve ahenk modernleşme
adı altında bozuldu. Mevcut ekolojik sistemde ormanlar, atmosfere salınan karbondioksitin
onda birini dahi karşılayamıyor. Havaya salınan karbondioksiti emebilecek miktarda ağaç
kalmadı. Sadece çevrede değil, insanlar arası ilişkide de oluşan yeni hiyerarşiler ve piramitler,
sınıfsal farklar, ekonomik gelire göre sınıflandırmalar insanlar arasındaki ilişkiyi bozdu.
Büyük felaketler ve zorlukların ardından insanlar bir araya gelir ve kesin bir dil ve
duruşla pozisyonlarını yeniden belirler. İnsanlık en son büyük bir uzlaşı ile İkinci Dünya
Savaşı sonrasında bir düzen kurdu. Bu düzenin, farklı ekonomik ve sosyal modelleri olsa da
genel olarak insanı merkeze koyan bir yaklaşımının olduğu söylenebilir. Ancak, o günden
bugüne dünya kendini ve kurduğu sistemi sorgulama imkânı bulamadı ve buna gerek de
görmedi. Ancak biz, karşı karşıya bulunduğu bu zorluk ile birlikte insanın samimi bir şekilde
kendine döneceğine ve durumunu yeniden yorumlayacağına inanıyoruz. Bu nedenle tüm güç
parametrelerini, şahsi, ulusal ve bölgesel perspektifleri bir kenara bırakarak, insanı tekrar
önceleyen, fakat COVID-19’un bize verdiği uyarıyı da dikkate alarak -onu sadece çıkar ve
güç elde etme mekanizması olarak görmeden- insanı kendisi ve özüyle irtibatıyla, birlikte
yaşadığı diğer insanlarla olan ilişkisini de dikkate alarak ve tabii ki evrenin tamamını
ilgilendiren doğal çevresini ve onunla irtibatını da göz önünde bulundurarak yeniden
anlamlandırma ihtiyacı hissediyoruz.
İnsanlık tarihinde bir dönüm noktası olarak gördüğümüz bu dönemi, biz, kültür
açısından yeniden anlamlandırmaya çalışacağız. Burada herhangi bir siyasi ve dini görüşün,
bununla birlikte bir ideolojinin savunuculuğunu da yapmayacağız. Kolaycılığa kaçarak çözüm
reçeteleri sunmayacağız. Bütün dünya ile birlikte, insanın doğasına daha uygun erdemlerin
öne çıkmasına yardımcı olacağız.
Ne yazık ki, insanı merkeze alırken sadece onun arzu ve isteklerini önceleyen bir
yaklaşım benimsendi. Böylece uluslararası rekabet ve başarı ölçütlerine göre belirlenen bir
yaşam tarzı, bireyin maddi ilerlemesini sağlarken iç dünyasını anlamsızlaştırmaya ve
yalnızlaştırmaya terk edildi. Öyle olunca da insan kendisine yeni anlamlar ve idoller üretmeye
başladı. Bunu üretirken de soft power indekslerine göre öne çıkan ulusların ya da uluslararası
kuruluşların stüdyo ve platolarda ürettikleri gerçek ile kurmacanın ayırt edilemediği hayat
modellerini ve anlam dünyalarını taklit etmeye çalıştı.
Maddi dünyadaki gelişmeler, teknoloji ve bilim, yalnızlaşan insana sadece görünen
zenginlikler ve faydalar sağlayabildi. Belki de onun görünür varlıklarını artırdı. İnsanı insan
yapan ise onun iç dünyası, bilinci, yaşadıklarına, kendisine ve çevresine yüklediği anlamdır.
Kendisiyle taşıyabildiği tek hazinesidir bilinci ve düşünceleri. Oysa insanın içinde ne olup
bittiğini, coşkularını, düşüşlerini, sevincini, hüznünü, faydalı veya zararlı, büyük ya da küçük
üretimlerini tetikleyen, kalp ritmini ve ruhsal durumunu belirleyen, insanı dinginleştiren ve
besleyen kültürüdür.
Totaliter rejimlerden diktatörlüklere kadar herkes bilimi elde edebilir ve
yönlendirebilir. Fakat kültür, büyük kültür salonları, galerileri ve kompleksleri inşa etmek
demek değildir. Aslında insanı insan yapan, ne hissettiğini, neleri değerli bulduğunu, nelerle
duygulanıp coştuğunu bilen ve sanat zevkinden estetik anlayışına, etik kurallardan güzellik
algısına bütün anlamları iç dünyasında belirlemesine yardımcı olan kültürdür.
Küresel COVID-19 salgınını insanlık için bir erken uyarı, hatta evrendeki yaşam
tamamen anlamsızlaşmadan önce atan sigortalar gibi görüyoruz. Ruhumuzu ve özümüzü
kültür insanlarıyla yeniden gözden geçirelim istiyoruz. Özümüzden gelen bu talebi
Türkiye’den ve dünyadan bilim, kültür ve fikir insanları ile yeniden değerlendireceğiz.
Zira insanın nefesine saldıran COVID-19 bize esas olarak şunu gösterdi; bütün bir
döngüyü ihmal etmeden, tek bir ağacın dahi gölgesiyle mikro iklimi etkilediği yaşam
döngüsünde; büyüğü – küçüğü, önemliyi – önemsizi, değerliyi – değersizi, güçlüyü – güçsüzü
yeniden tanımlamak, yeniden anlamlandırmak gerekiyor.
İnsanın yaşamda mevcut olan ekosistemi anlaması, kendisiyle, başkalarıyla ve içinde
yaşadığı çevreyle ilişkisine yansıtabilmesi için onu belirleyen bütün kavramları yeniden
yorumlaması gerekecek. Yeryüzünde herkese yetebilecek kaynaklar varken, insan nasıl bir
ekosistemde ve anlam dünyasında doğuyor ki hiç sorgulamadan her şeyi “normal” olarak
kabul ediyor? Yaşamı boyunca güç elde etmek için çaba sarf ediyor. Her bir birey, neden
yaptıklarıyla diğer canlılar gibi aynı özün değişik renkleri ve estetik yansımaları haline
gelemiyor? Gücü, merhameti, şefkati, alışkanlıkları, haksızlıkları, medeniyetlerin son
durumunu, insanın doğası gereği barındırdığı halleri yeniden küresel çapta sorgulamayı,
tanımlamayı, insanlara yakınlaştırarak farklı pencereler ve ufuklar açmayı amaçlıyoruz.
Sadece insanları değil, tüm yaratılmışı yeniden sevmek mümkün mü? Bütün
yaratılmışa bu evrende yetecek kadar oksijen olduğu bilincine nasıl ulaşacağız?
Biriktirdiğimiz başarı ve büyüklükleri bir kenara bırakıp doğallığımızı, eşitliğimizi nasıl
anlayıp adil bir paylaşım yapabiliriz? Başkasının mutluluğunu ve huzurunu kendi
mutluluğumuz ve huzurumuz olarak görebilir miyiz, hissedebilir miyiz? Barışı her an
yaşatabilir miyiz? Merhameti bir bütünün parçası olarak görmek ve kendini ötekinde
görebilmek olarak görebilir miyiz? İnsanları Doğulu Batılı, gelişmiş az gelişmiş, zengin fakir
demeden, Hristiyan, Müslüman, Budist ayırt etmeden saygın ve değerli görüp yaşam alanları
açabilir miyiz?
İnsanlığı COVID-19 sonrası bir bütünün parçası, çeşitli bölgelerde yeşeren farklı
hususiyetleri ile birlikte tek bir organizma gibi görürsek iyinin, güzelin ve faydalının öne
çıkabilmesi için ortak kültürel bilincimizi şekillendirebilecek entelektüel katkı ve bakış açıları
ile karşılaşmamız gerecektir. Oluşturacağımız platformda bütün bunları bulmak mümkün
olacak. Nasıl ki, bütün dünya yurttaşları asgari bir bilimsel eğitim seviyesine ulaşma
konusunda örgün ve yaygın eğitim kurumlarıyla kendilerini güçlendiriyorlarsa, Türkiye’nin
ve dünyanın kültürel birikimini bu platformda paylaşarak insanlığa hizmet edeceğiz.
Bu nedenle zor zamanlarda düşünmek, içinde bulunduğumuz durumu anlamak ve
hayatımızı her şeye rağmen anlamlandırmak, insan olarak umudumuzu ve insanlığımızı
korumanın belki de en önemli yoludur. İnsanın kendisi, diğer insanlar ve çevresiyle ilişkisine
bakışını zenginleştirmek ve başka yollar açmak amacıyla bu platformu hayata geçirmiş
bulunuyoruz. Her bir insanın da bu platforma düşünsel katkı sağlamasını arzu ediyoruz.
Herhangi bir disiplin ayrımı gözetmeden tefekkür ufkumuzu genişletecek düşünce insanlarını
bütün dünyadaki muhataplarıyla buluşturmaya çalışacağız.
50 dakika sürecek olan her programımız sosyal medya hesaplarımızdan canlı
yayınlanacak ve daha sonra internet üzerinden ücretsiz erişime açılacaktır. Programlar aynı
anda Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak yayınlanarak bütün dünyadan katılım sağlanacaktır. ”