Oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, rahmet, mağfiret, bereket ve pek çok manevi güzellikle dolu bir ayı geride bırakmak üzereyiz. Önümüzdeki Pazar günü mübarek Ramazan Bayramı. Gönüllerimiz bir taraftan ayların sultanı olan Ramazan-ı şerifin son bulmasına mahzun olurken diğer taraftan adeta bir ay tuttuğumuz oruçların toplu iftarı diyebileceğimiz Ramazan Bayramı’na ulaşmanın sevinç ve mutluluğunu yaşamaktadır. İman nimetini bize bahşeden, oruç tutmanın manevi güzelliğini gönüllerimize nakşeden ve bizi Ramazan Bayram’ına sağlık ve afiyet içinde ulaştıran Yüce Rabbimize binlerce hamd-ü senalar olsun. Bayramınız mübarek olsun…
Bizler bu mutluluğa bizi yaratan, yaşatan, rızık veren, hastalandığımız zaman şifa veren Yüce Rabbimize imanımız ve onun emri gereği sabrettiğimiz için ulaştık. İnancımız odur ki, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için oruç tutanların gerçek anlamda bayramı cennette olacaktır. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!” (Ra’d, 13/24); “Cennetliklere, ‘selam olsun size!’ diye seslenirler” (A’râf, 7/46); “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: ‘Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin” (Zümer, 39/73). Cennetin bir adı da Daru’s-Selâm’dır (barış ve esenlik yurdu demektir); “Rableri katında selam yurdu (cennet) onlarındır” (En’âm, 6/127). “Allah (kullarını bu güzel selam/)esenlik yurduna çağırır” (Yûnus, 10/25).
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ise bu konuda şöyle buyurmuştur: “Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandır (Müslim, “Syâm”, 164; Tirmizî, “Savm”, 55).
Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle seslenirler: „Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbinize itaat ediniz, mükâfatınızı alınız.
Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi şöyle seslenir:
„Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür. Bugün semâ âleminde mükâfat günü olarak ilan edilir.”(el-Tergîb ve’t-Terhîb Trc. 2:332).
Bayramlar bizi aynı inancın ikliminde birleştiren, yüreklerimizi kaynaştıran, kırgınlık ve dargınlıklarımızı onaran, kardeşliğimizi pekiştiren ilahi armağanlardır. Bayramlar, bizi sevinç atmosferinde buluşturarak istikbale taşıyan ve tarih sahnesinde biz Müslümanlara süreklilik kazandıran müstesna zaman dilimleridir.
Bayramlar sevinç ve neşe günleridir. Bu nedenledir ki, Ramazan Bayramı’nın birinci, Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutulmaz, tutulması tahrîmen mekruhtur. Önemli bir sınavdan başarıyla çıkan bir kişinin yaşadığı mutluluk misali mü’min birey de Yüce Allah emrettiği için oruç tutmuş, namaz kılmış, imkanları nispetinde hayır ve hasenatta bulunmuş olmanın ve bu sınavdan başarıyla çıkmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşayacaktır elbette. Bu sevinç Allah’a ibadetle huzur bulan bir kalbin sevincidir ve bireyin ruh halini güzelleştiren, dinamikleştiren, kendisiyle ve çevresiyle barışık hale getiren bir özelliğe sahiptir.
Bu bayramda Koronavirüs salgın hastalığı sebebiyle geçmiş bayramlara nispetle pek çok şeyi yapamayacağız. Bununla birlikte imkanlar nispetinde iletişim vasıtalarını kullanarak anne-babalarımız başta olmak üzere yakınlar, dostlar, komşular, hastalar ve arkadaşları aramak, tebrikleşmek ve bayramlaşmak bayramda yapılacak önemli görevlerimiz arasında yer alır.
Bayramlarda yapacağımız en önemli işlerden biri de yetim, kimsesiz ve yoksullarla ilgilenmek, onlara maddî-manevî destek vermek, kendilerine yalnızlıklarını hissettirmemektir. Bu insanî ve islâmî bir görevdir. Ayrıca aile fertleri ve özellikle çocuklarımız sevindirilmelidir.
Bayramların barış ve sevinç günleri olması hasebiyle küsler barışmalıdır. Dinimiz üç günden fazla dargın durmaya cevaz vermez. Peygamberimiz (s.a.s.) “Bir Müslümanın diğer Müslümana üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.” (Buhârî, “Edeb”, 57) buyurmuştur.
Ayrıca fıtır sadakalarımızı vermeyi unutmayalım. Dinen zengin sayılan kişiler hem kendileri için hem de bakmakla yükümlü olduğu kimseler adına fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler.
Bu vesile ile bütün okuyucularımın Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyor, bayramın başta ülkemiz olmak üzere, İslam coğrafyası ve bütün dünyanın Koronavirüs salgın hastalığından kurtuluşuna, insanlığın birlik, beraberlik, dayanışma ve barışına, dünyada huzur ve güven ortamının yeniden tesis edilmesine vesile olmasını diliyorum.
T.C. Bükreş Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri
Yunus Akkaya