28 Ekim Çarşamba gününü Perşembe’ye bağlayan gece Yüce Rabbimiz tarafından bütün insanlığa hidayet rehberi, şahit, müjdeci, uyarıcı ve alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s) dünyamıza teşrif ettiği gecenin sene-i devriyesidir. Bundan tam 1449 yıl önce 571 yılı Rebîul Evvel ayının 12. gecesi Peygamberimizin kutlu doğumu gerçekleşti.
İnsanlığın kararan semasına bir daha hiç batmayacak bir güneş gibi doğuverdi. Adeta kainattaki bütün varlıklar O’nun gelişiyle kıyama durdu. Artık zulmet, karanlık ve cehalet içinde bunalan ve neredeyse bütün ahlaki değerleri kaybeden insanlığın yolunu aydınlatacak bir nur, bir kandil gelmişti. Bütün varlıklar bu kutlu doğumun sevincini yaşıyordu. Mevlîd-i Şerif müellifi Süleymen Çelebi Allah Rasûlünün dünyayı teşriflerini şöyle anlatır:
Ol Rebiûl evvel âyın nîcesi
On ikinci gîce isneyn gîcesi
Ol gîce kim doğdu ol hayrûl-beşer
Ânesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol habîbin ânesi
Bir aceb nûr kim, güneş pervânesi
Berk urub çıktı evimden nâgehân
Göklere dek nûr ile doldu cihân
Gökler âçıldı ve feth oldu zulem
Üç melek gördüm elinde üç âlem
Bîri meşrik bîri mağribde anın
Bîri dâmında dikildi Kâbenin
………………………………………….
Sevgili Peygamberimizin dünyaya gelişi yüce Allah’ın insanlığa büyük bir lütfudur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Andolsun ki Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp tertemiz yapan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”(Âl-i İmrân, 3/164.)
Her yıl peygamberimizin doğumunu içine alan hafta Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından “Mevlid-i Nebi Haftası” olarak ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde özel bir gündem çerçevesinde çeşitli etkinliklerle kutlanır. Bu senenin gündem konusu da “Peygamberimiz ve Çocuk” olarak belirlenmiştir. Bu vesileyle Peygamberimizi daha yakından tanımaya, anlamaya ve bilhassa çocuklarla iletişimini yeniden hatırlayarak hayatımıza taşımaya gayret edeceğiz. Koronavirüs salgın hastalığı sebebiyle elbette bu sene geniş katılımlı salon programları olmayacak ama camilerimizde ve elektronik ortamlarda gerçekleştireceğimiz programlarla peygamber sevgisini ve O’nun çocuklarla iletişimini bütün gönüllere ulaştırmaya gayret edeceğiz. Zira insanlığın onu sevmeye ve güzel ahlakını örnek almaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Tertemiz bir fıtratla gözlerini dünyaya açan yavrularımız, Yüce Rabbimizin bizlere nadide birer emanetidir. Hayatımızdaki en sevimli nimet, yuvamızdaki en değerli ziynettir. Ömrümüzün bereketi, yüreğimizin neşesidir. Çocuklarımız bizim istikbalimizdir. Onları iyi bir insan, güzel bir Müslüman olarak yetiştirmek, helal ile besleyip hakikati öğretmek bizim temel sorumluluğumuzdur. Minik kalplerine Allah ve Peygamber sevgisini aşılamak, körpe zihinlerini faydalı ilim ve güzel ahlakla geliştirmek bizim öncelikli görevimizdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”( Tirmizî, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77.)
Her konuda olduğu gibi bu konuda da en güzel örneğimiz peygamberimizdir. Çocuklara meclisinde ve mescidinde daima yer ayıran Allah Rasûlü (s.a.s), onlara şefkat ve merhametle yaklaşmış, değer vermiş, “geleceğin yetişkini” gözüyle bakmış ve haklarını korumuştur. Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi (s.a.s), torunu Hz. Hasan’ı öperken gördü ve şöyle dedi: „Benim on çocuğum var; şimdiye kadar hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Peygamberimiz, „Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu.(Müslim, Fedâil, 65; Tirmizi, Birr ve Sıla, 12)
Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, „Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz; biz onları öpmeyiz.” dedi. Böyle bir suale Peygamberimiz (s.a.s), „Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?” buyurdu.
„Bir defasında Peygamber Efendimiz (s.a.s) secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz (s.a.s) secdeyi uzattı. Oradakiler sordu: „Yâ Rasûlallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?” Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyurdular ki: „Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim.” (Heysemî, IX/181).
Sahâbeden Enes b. Mâlik (ra), ailesi tarafından Hz. Peygamber’e (s.a.s) hizmet etmesi için verilmişti. Enes (ra) on yıl süreyle Allah Rasûlü (s.a.s) ile birlikte kaldığını, bu süre içinde kendisinin bir defa dahi “Bunu niçin böyle yaptın veya yapmadın” şeklinde bir soruya muhatap olmadığını zikreder. Aynı sahâbînin bu konudaki bir başka anısı şöyledir: “Rasûlüllah bir gün beni bir iş için gönderdi. Ancak ben sokakta oynayan çocuklara katıldım. Belli bir süre, geçtikten sonra Rasûlüllah (s.a.s) bulunduğumuz yere geldi ve bana ‘Enescik gönderdiğim yere gittin mi?’ diye sordu. Ben de ‘hemen gidiyorum Ey Allah’ın Rasûlü’ cevabını verdim”( Müslim, Fedâil 51, 54.)
Verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere peygamberimizin gönül dünyasında çocukların ayrı bir yeri vardı. Bazen müşfik bir baba olmuş, bazen amca, bazen dede, bazen oyunlarına iştirak eden sevecen bir arkadaş, bazen de en hayati bilgileri öğreten bir muallim olmuş. Sevmiş ve sevilmiş. Çocukların gönül dünyasına girmeyi bilmiş.
Bize düşen onu örnek almak ve çocuklarımıza ve bütün çocuklara sevgi dolu bir gönülle yaklaşmak ve geleceğimizi ve dünyamızı sevgi insanı diyebileceğimiz nesillere emanet etmektir.
Bu duygu ve düşüncelerle Mevlîd Kandilinizi tebrik ediyorum. Kandilin Peygamber Efendimizi daha iyi tanımamıza, getirdiği mesajı daha iyi anlamamıza ve davranışlarını örnek alarak bireysel ve toplumsal huzuru yakalamıza vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Yunus AKKAYA
Din Hizmetleri Müşaviri